Mihnetten zevk almaya başladın mı, aşk yürürmüş damarlarında bir yol bulup.

İlk kez aşkın peşinden gidiyordu, bilmeden.

Yola çıkış hakikate ulaşmak için ilk adımdı. 

En yükseklerdeydi işte...

Biliyordu, daha da yükseği vardı. Yerlerin ve göklerin sahibine ulaşmak için bekliyordu. Bir melek kanadında, bir su damlasında, adını zikretmişti her vakit. Biliyordu, O kulunu hiç bırakmazdı. Rüzgârın esintisi vurdu yüzüne, savrulan örtüsünü tekrar doladı başına ve o dem duydu en sevgilinin çağrısını kulaklarında. Yer sustu, gök dinledi; kuş oldu uçtu semaya...

 

Dr. Aslı kendisini dönüştüren ve hayatında bazı kırılmalara yol açan Kudüs yolculuğundan sonra eşiyle ve sosyal çevresiyle arasında açılan mesafenin etkisiyle yeni bir döneme girmiştir. Yaşadığı derin kayıp duygusuyla mesleğini dünyanın mazlum çocuklarına hizmet etmek için kullanmaya karar verir ve bir yola çıkar. Ancak öncesinde sahibine teslim etmek istediği bir emanet vardır.

Hz. Eyyûb ve Hz. İbrahim makamlarına, Urfa’nın manevi iklimine, Harran’a ve hayatının dönüm noktasına doğru giden yolculuk onu insanoğlunun yüklendiği en büyük emanetin bilgisine yaklaştırır.

Nalan Güven, günümüz insanın manevi arayışlarına edebiyatın imkânları içinden bakan bir yazar olarak bu defa tevekkül, kader, sabır, şükür, ilim arayışı, merhamet kavramları eşliğinde bir yolculuk öyküsü anlatıyor. Peygamberler Şehri Urfa'nın manevi havasıyla Dr. Aslı'nın hayatındaki kırılmalar, okuru bitiş ve başlangıçların bir aradalığına dair bir gerçekle karşı karşıya getiriyor.

Hayatın sırrı anlarda saklıydı ve anın sahibi biliyordu her sorunun cevabını. Kader dediğimiz şey, seçimlerimizle bizi olması gerekene doğru götürüyordu. Ve sonunda her şey olması gerektiği gibi oluyordu. Yazıldığı gibi...

Nalan Güven, Gecenin Örtemediği Şehir Kudüs'te olduğu gibi Emanet'te de Dr. Aslı karakteri üzerinden günümüzün meslek sahibi, iyi okumuş, şehirli kadının manevi arayışına odaklanıyor. Yaratıcısıyla ilişkisini hayatının merkezine koyduktan sonra Aslı'nın zahiri hayatında yapması gereken değişikliklerin onun iç dünyasında, bâtınında filizlendirdiği yeni oluşumlar, tohumun çatlama sancısıyla kalmayıp meyvelerini de vermeye başlıyor. Kitabın geçtiği mekânlar olarak İstanbul-Urfa hattında hem bugünün mazlum insanlarına dikkat çeken bir davet hem de Peygamberler Şehri Urfa'nın manevi iklimi okuru kucaklıyor, Hz. Eyyub ve Hz. İbrahim'e dair kıssalarla, Kuran ve Sünnet'ten göndermelerle bir hakikat arayışı ortaya çıkıyor.