Allah Kullarıyla Nasıl Konuşur?
Olaylara daima Rabbini gösteren bir ayna gözüyle bakmayı âdet edinen Hekimoğlu bu defa “Allah kullarıyla nasıl konuşur?” sorusunun cevabını arıyor.
Marka | : Timaş İnanç |
Kitaplık | : İnanç Kitaplığı |
Diziler | : Din İnceleme Araştırma |
Sayfa / Ebat | : 176s. / 13,5x19,5 |
İlk ve Son Baskı | : Temmuz’07 / Mayıs’15 |
Baskı Sayısı | : 6 |
Kapak Tasarım | : |
ISBN | : 978-975-263-583-8 |
Barkod | : 9789752635838 |
KDV Dahil Fiyat
Arka kapak
ALLAH KULLARIYLA NASIL KONUŞUR?
Hekimoğlu İsmail’in, Allah Kullarıyla Nasıl Konuşur? kitabı benim olduğu kadar sizin de dikkatinizden kaçmadı sanırım… “Allah peygamberlerle konuşur da bizim gibi sıradan insanlarla da mı konuşur,” dediğinizi duyar gibiyim…Evet çok çeşitli şekillerde, hem de her vakit…Her an bir mesaj gelir en Sevgili’den…Bir bakışla, bir gülüşle gelir, gözyaşıyla gelir… Denizle gelir, martıyla gelir, kitapla gelir, hayatla gelir, tomurcuğa duran ağaçlarla gelir, baharla gelir, çiçekle böcekle gelir, kışla gelir, karla, doluyla gelir, öfkeyle gelir, muhabbetle gelir… gelir de gelir, ardı arkası kesilmeden. Lakin göndereni tanımıyorsak, gönderen hakkında yanlış “zan”larımız varsa mesajın virüslü olduğundan korkarız da açmayız çoğu zaman; engelleriz… Mesajın bize ulaşmasına mani olmak için çeşitli yollar deneriz… Okumadan sileriz mesela... Başımızı çevirir, gelmemiş gibi, görmemiş gibi, duymamış gibi davranır; nihayet unuturuz.
İnsan en büyük yanılgıyı belki de her an mesaj göndereni tanımadığından, O’nunla hakikatli bir ilişki kurmayı beceremediğinden yaşıyor. Yaratıcısı karşısında kulluk tavrı takınamamanın bedelini, ömrü boyunca yaşadığı müspet-menfi her ilişkinin yükünü sırtında taşıyarak ödüyor. İradesiyle tercih ettiği çirkinliklerde ısrar edip itiraf edemediği için bedel öderken, kendine ait olmayan güzellikleri sahiplendiği için de bedel ödemekten kurtulamaz… Yıllar geçse de yaşanan bir olayın hâlâ aynı yakıcılıkla hissedilmesi ve elde edilen başarıların tatmin etmemesi başka nasıl izah edilebilir ki?
Gelin o halde Allah hakkındaki yanlış zanlarımızı değiştirelim. Beni yaratıp bu dünya labirentinde “kader”ime terk eden ve ne yaşadığımla ilgilenmeyen, çıkmak için debelendikçe kendine has özel bir zevk alan “gaddar Allah” tasavvurunun yerini, her an nefes alışverişimden bile haberdar olan, benim dahi bilemediğim en gizli duygu ve düşüncelerimi bilen ve ona göre bana muamele eden Hakîm ve Alîm olan Allah’a iman alsın.
Beni cezalandırmak, cehenneme atmak için adeta fırsat kollayan Allah tasavvurunun yerini, bana verdiği iradeyle O’nu tanıyabilmem ve O’na muhabbetle kulluk edebilmem için hata yapmama fırsat veren, hatamı fark ettiğim anda yüzümü mahcubiyetle O’na dönmem için mühlet veren, Rahmân, Rahîm ve Halîm olan Allah’a iman alsın.
Gündelik hayatla ilgilenmeyen, göğün derinliklerinde sessizliğe çekilmiş bir Allah tasavvurunun yerini, olaylara anbean tepki veren, yaşadığımız acı ve ızdıraplara, yakarışlara, dualara son derece duyarlı ve çeşitli şekillerde bizimle her an konuşmakta olan, yardım istediğimiz her an yardım gönderdiğini hissettiren Kadir olan Allah’a iman alsın.
Bu liste uzadıkça uzar… Yaratıcımızla hakikatli bir ilişki kurabilmek Hekimoğlu İsmail’in ifadesiyle, ancak sıfatlarıyla bilinebilecek olan Allah’ı tanımaktan geçer.
Tanımaya niyetimiz yoksa duymayız elbette. Öncelikle kalp ve kulağımızı, nefis ve şeytanın radyo yayınına sabitlemişsek dibimizde davul çalsalar duy(a)mayız. İlk iş olarak kalbimizin, aklımızın, kulaklarımızın üzerindeki pasları silmek için nefsimizi maddi ve manevi kirlerden arındırmanın yollarına bakacağız. Çünkü tövbe salih ameldir. Allah’a sevdiği amellerle yaklaşacağız. Aklımız sebepler zincirine takılı kaldıysa, sebeplerin üstünde iş gören Rabbini göremez. Kalbimiz dünyayı, evladı, şöhreti çok sevdiyse muhabbetini Allah’a veremez. Yaratılmış olan mahlukata zulmediyorsak “yapma” diyen vicdanımız sesini duyuramaz. O halde tövbeyle, namazla, infakla, oruçla, haram ve helale azami dikkat ederek Rabbimize yaklaşacağız ki kalbimizin, vicdanımızın, aklımızın üzerindeki kalın perdeler aralansın ve hakikatin sesi aşikâr olarak duyulsun.
Kur’an okurken Allah’ın benimle konuştuğunun farkında olarak okuyacağım. Resulullah’ın(asm) sözlerini Allah’ın bana konuşması olarak dinleyeceğim. Annemin yaptığı sıcacık yemeği Allah’ın annemin eliyle bana ikramı olarak göreceğim. Kışın gelişini Rabbimin bana ölümü hatırlatması, baharın gelişini Rabbimin bana ölümden sonra yeniden dirilişi hatırlatması olarak dinleyeceğim. Arıların eliyle gönderilen balı Rabbimin şifa hazinesini bana sunması olarak tadacağım. Yeni doğan bebeği Rabbimin yoktan var etme mucizesi olarak göreceğim. Haksızlık karşısında hissettiğim öfkeyi Rabbimin adalet tecellisini istetiyor olması olarak göreceğim. Savunmasız yaralı bir serçeye karşı duyduğum şefkat ve merhameti, Rabbimin sonsuz şefkat ve merhametinin küçük bir numunesi olarak göreceğim… Böylece her an Rabbimi gösteren bir ayna olduğumun farkında olarak müşahede edeceğim âlemi…
Rabbimiz kullarıyla, en güzel sûrette yarattığı âlem vasıtasıyla her an konuşuyor, duyuyor muyuz? Dikkatle kulak verelim, dinleyelim, rahmet ve şefkatinin farkına varalım, “yalnız” O’na yönelelim ve şükür ve minnetle kullukta bulunalım diye...
Olaylara daima Rabbini gösteren bir ayna gözüyle bakmayı âdet edinen Hekimoğlu bu defa “Allah kullarıyla nasıl konuşur?” sorusunun cevabını arıyor; ta ki bizler de muhatap alındığımızın, her an korunup kollandığımızın farkında olarak yolculuğumuza devam edelim bu dünya gemisinde…
Allah Kullarıyla Nasıl Konuşur’la, kâinatın diliyle de bizimle konuşan Rabbimizle abd-mabud ilişkisine nasıl girebileceğinizin yollarını keşfedecek, fark ettikçe “muhabbetin” tadına doyamayacaksınız…