Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyuruyor: "Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar." Eva de Vitray Meyerovitch tam da bu sözün bir tezahürüdür; ama bir farkla... O İslam ile çilesini çekerek müşerref olur. 40 yaşında İslamiyet ile tanışan ve o yaşına kadar Hakk'ın ve Hakikat'in arayışı içinde olan mühtedi bir hanımefendinin, İslamiyete yaklaşımı da biz mirasyediler gibi olmayacaktır elbette. Her okuduğu şeye ve bilhassa mensubu olduğu dine bir çocuk merakı ve safiyetiyle bakacaktır. Bu cihetten bakıldığında İslam'ın Güleryüzü, hem içeriği hem de anlatımıyla oldukça etkileyici ve çarpıcı bir hikâyedir. Kitapta, Muhammed İkbal ve Hz. Mevlâna'nın da fikir dünyasından, şiirlerinden bahsedilir. Bu yönden de, bu iki bilgenin fikir dünyasına giriş mahiyettedir.

"Gerçekliğin hiçbir şekli, insan zihni kadar güçlü, diriltici ve muhteşem değildir."

İslam'ın Güleryüzü kitabını, farklı ve ilginç kılan şey, batılı bir hanımefendinin Orta Doğu'dan çıkan bir dini tercih etmesidir. Hiç kuşkusuz kitabı daha ilginç kılan şey ise, bu dine batıdan bakan bir kimsenin bu dinin evrensel olduğunu görebilmesidir. Eva de Vitray Meyerovitch, Katolik bir ailede büyür; ama kafasındaki sorulara bu oluşum içerisinde cevap alamayıp manevi bir arayışa yönelir. Mühtedi bir âlimin dilinden, dünyaya yeniden gözlerini açmışçasına saf ve berrak olan nazarından bu arayışın samimi öyküsünü dinlemek, İslam'ı ve tasavvufu, bu perspektiften anlamak, hayli dikkate değer ve önemlidir; çünkü yeni doğmuş bir bebeğin meraklı gözlerinden dünyayı tanımak ve görmek gibidir bu. Kitap, Eva Vitray Hanım'ın, dinler tarihini, tasavvufu, aynı zamanda Hz. Mevlâna ve Muhammed İkbal'in görüş ve düşüncelerini anlatması, onların şiirlerinden bazı bölümleri aktarması bakımından da geniş bir muhtevaya sahiptir ve bu iki bilgenin fikir dünyasına giriş mahiyetindedir.